Ana içeriğe atla

Babacan, Davutoğlu, Karamollaoğlu ve laiklik

"Değerli genel başkanlar;


"Ülkemiz ağır bir tahribat altında. Toplumsal barış ciddi yara aldı.
Buradan çıkmak, herkesin özgürce, eşit, adil yaşadığı bir ülke kurmak için size büyük sorumluluk düşüyor.
"Dini görüntülü bir tartışma başladığında “Yanlış anlaşırız” endişesiyle susmak veyahut iktidarın yanında durmak ne size ne de ülkeye bir yarar sağlamaz."

Babacan, Davutoğlu, Karamollaoğlu ve laiklik



Diyanet işleri başkanının eşcinseller ve nikahsız birliktelikler üzerinden başlattığı tartışma tuhaf bir durum çıkardı ortaya.
Öncelikle, bu konu iktidar çevreleri tarafında her ne kadar bir inanç tartışması gibi gösterilmeye çalışılsa da esasında konu inanç meselesi değil.
Yapılan tartışma temel hak ve özgürlükler tartışmasıdır.
Yani asıl tartışılan konu devletin yapısını, toplumun temel hakları belirlenirken bir inancın referans alınıp alınamayacağı meselesidir.
Çünkü bir din adamı kendi inancı bağlamında her konuda görüşünü dile getirebilir, o din adamına farklı kesimlerden cevap verenler olur ve bir tartışma yürütülür, burada sıkıntı yok.

Asıl sorun o din adamının devletin bir bürokratı olmasıdır.
Yani ülke yönetiminde ve toplumsal yaşamı kurgulamada bir din, mezhep referans alınacak mı, alınmayacak mı tartışmasıdır.
Kısacası ortadaki asıl tartışma din, inanç değil, laiklik tartışmasıdır.
Şimdi gelelim esas konuya.

Dindar-muhafazakar siyaset anlayışına sahip veyahut o kültürden gelen muhalif siyasetçiler bu tartışmada tuhaf bir tavır aldılar.
İlk önce Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu, sonrasında da Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, “İnanç meselelerini tartışma konusu yapmayalım, ailenin kutsallığına saygı gösterelim, gereksiz kutuplaştırıcı söylemlere kapılmayalım” mealindeki sözleriyle bu tartışmada üstü kapalı olarak Diyanet başkanının, dahası mevcut iktidarın yanında yer aldılar.
Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ise gördüğüm kadarıyla bu konuda henüz konuşmadı.

Ortada çok ciddi bir sorun var.

İktidarın anayasada da yazılı olan laiklik ilkesini hiçe sayması, devlet yönetiminde ve toplumsal yaşamda dini belirleyici bir faktör haline getirmesi, bana göre Türkiye'nin en önemli meselelerinin başında geliyor.
Çünkü devlet yönetiminde, temel hak ve hürriyetlerin belirlenmesinde inancın referans alınması demek bir kişinin, bir zümrenin din yorumunu, anlayışını devlet eliyle bütün bir topluma dayatması demektir.
Bunun ne tür sorunlar doğurduğunu, toplumsal çatışmalara zemin yarattığını ve o ülkeleri nasıl bir yıkıma sürüklediğini hepimiz biliyoruz.

Konu bu kadar açıkken AK Parti tecrübesinden ağzı yanmış, tam da bu nedenle o partiden ayrılıp yeni parti kurmuş, kurdukları partilerin programlarında laiklik gibi, insan hakları gibi değerlere ciddi vurgu yapmış muhafazakar, dindar çevrelerden gelen muhalif siyasetçilerin bu tartışmada net bir tutum takınmamış olmaları anlaşılır gibi değil.

Esasında Saadet Partisi'nden ve lideri Temel Karamollaoğlu'ndan farklı bir yaklaşım bekleyenlerden değildim.
Çünkü Saadet Partisi'nin kadrosu, siyaset anlayışı, parti programındaki vurguları, siyaset alışkanlıkları… Bütün bunlar Saadet Parti'sinin özgürlükçü laiklikten yana bir siyaset anlayışını benimsemesine, sürdürmesine müsaade etmediğinin farkındayım.

Bu nedenle asıl dikkati Ali Babacan'ın ve Ahmet Davutoğlu'nun durumuna çekmek istiyorum. 
Müsaade ederseniz Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'a ve Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu'na bir çağrıda bulunmak istiyorum.
Kıymetli genel başkanlar;
İnanca dayalı siyasetin nelere mal olduğunu, iktidarı nasıl yozlaştırdığını, bu siyaset anlayışının ülkemizi içinden çıkılmaz bir girdaba nasıl sürüklediğini hepimiz yaşayarak gördük.
Bunun en yakın tanıkları da sizlersiniz.
Çünkü ‘bu yıkıma ortak olmak istemediğinizi' söyleyerek AK Parti'den istifa edip, yeni partiler kurdunuz.
Hem kurucular kurulu tercihleriniz hem de parti programlarınızdaki vurguladığınız değerler AK Parti tecrübesinden önemli dersler çıkardığınızın da göstergesi.

Parti programlarınızda laiklik vurgusu yaptınız. Temel insan haklarına, özgürlüğe, eşitliğe dayalı yaşam tercihlerine saygıyı esas alan cumhuriyet felsefesi ile barışık bir yönetim anlayışını benimsediğinizi söylediniz.
Bütün bunlar parti programlarınızda var. Sadece programlarınızda değil bütün konuşmalarınızda da bu değerlere, bu siyaset anlayışına vurgu var.
Şimdi yaşanan bu son tartışma bir inanç tartışması değil. Bir dinin neyi yasaklayıp neyi serbest bıraktığı tartışması hiç değil.
“Dinimiz şunu emrediyor, bunu kabul mü edelim, yoksa ret mi edelim” tartışması da yapılmıyor.
Apaçık bir laiklik tartışması yaşanıyor.
İktidar Diyanet eliyle inancı esas alan bir devlet ve toplum oluşturma çabası içinde ve buna karşı duran, itiraz eden insanlar var.
Hal buyken her ikiniz de böyle bir konuda esaslı bir tutum almadınız.
Bu tartışmaya istinaden vermeniz gereken tepkiyi vermediniz.
Parti programlarınıza uygun bir yaklaşım ortaya koymadınız.
Ya sustunuz ya da parti programlarınızdaki değerlere aykırı bir şekilde Diyanet başkanını desteklediniz.

Değerli genel başkanlar;

Yaşadığınız zorluğun farkındayım. Dindar, muhafazakar bir insanın siyasete bakışını, siyaseti hangi misyonla yaptığını, bunun nasıl bir alışkanlık olduğunu yakından bilenlerdenim.
Bütün bunları bir çırpıda değiştirmenin, yeni bir siyaset anlayışı oluşturmanın kolay olmadığını, bu değişim için ciddi bir zamana ve çabaya ihtiyaç olduğunun da farkındayım.
Dahası muhafazakar/dindar mahallenin hassasiyetlerini hesaba katmanın sizi bu konularda çekingen yaptığının da farkındayım.
Ama şunu bilmelisiniz ki geldiğimiz durumda artık mahalleler yok, ülkemiz var.
Bütün toplum kesimlerinin hassasiyetlerini hesaba katmadan bir politika üretmek de yeni bir siyaset anlayışı ortaya koymak da mümkün değil.
Yukarıda da dediğim gibi özgürlükçü bir laiklik anlayışının, eşitliğin, demokrasinin, özgürlüğün, dahası evrensel değerlerin esas alındığı bir yönetim anlayışının ülkemiz için ne kadar hayati bir konu olduğunu hepimiz yaşayarak gördük, görüyoruz.
Bu nedenle burada size daha büyük bir sorumluluk düşüyor.
Çünkü iktidarın manipüle ettiği muhafazakar kesime bu meselenin ciddiyetini, esas yapılmak isteneni ancak siz anlatabilirsiniz.
Yani bu yaptıklarının dine uymak değil, tam tersine dini kullanarak, değersizleştirerek, itibarsızlaştırarak iktidarlarını korumak olduğu gerçeğini dindar insanlara siz anlatabilirsiniz.

Özgürlükçü laikliğin en çok da dindar insanların, istedikleri gibi inanma ve o anlayışa göre yaşama özgürlüğü sağladığına, dahası dinin değerini, itibarını korumak için vazgeçilmez olduğuna o insanlara siz anlatabilirsiniz. 
Kimsenin yaşamına, inancına, tercihine, giyimine müdahale edilmeden herkesin özgürce, dostça, kardeşçe yaşamın ancak evrensel değerlerin esas alındığı ülkelerde mümkün olduğu gerçeğini muhafazakar kesime en iyi siz anlatabilirsiniz.
Zaten dindar muhafazakar kesimin büyük bir çoğunluğunun özgürlükçü laiklikle sorunu yok.
Böyle olmadığını siz de biliyorsunuz.
Fakat buna rağmen bu tür tartışmalarda net bir tavır alamıyorsunuz.
Üstelik parti programlarınızda yazmanıza, her konuşmanızda değinmenize rağmen bu değerlerin yok edilmesine yönelik tartışmalarda açık bir tutum alamıyorsunuz.
Ülkemiz ağır bir tahribat altında. Toplumsal barış ciddi yara aldı.
Buradan çıkmak, herkesin özgürce, eşit, adil yaşadığı bir ülke kurmak için size büyük sorumluluk düşüyor.

Cesarete ihtiyacımız var.
Kararlılığa ihtiyacımız var.
Samimiyete ihtiyacımız var.
Dirayete ihtiyacımız var.
Risk almanıza ihtiyacımız var.

Dini görüntülü bir tartışma başladığında “Yanlış anlaşırız” endişesiyle susmak veyahut iktidarın yanında durmak ne size ne de ülkeye bir yarar sağlamaz.
Tam tersine sizin de artık konuşamayacağınız, siyaset yapamayacağınız dahası giderek inancınızın kolayca sorgulandığı bir ortama doğru sürükleniriz.
Bugünlerdeki sessizliğiniz, taban hassasiyetine dayalı tedirginlikleriniz hem ülkemizin yıkıma sürüklenmesini hızlandırıyor hem sizin demokratik bir siyaset yapma imkanınızı ortadan kaldırıyor hem de toplumun farklı kesimlerinin size olan güvenini zedeliyor.
Hepimizin geçmişte hataları oldu.
Bu hatalarımız neticesinde ülkemiz bu halde.

Bundan dolayı hepimizin bu ülkeye karşı sorumluluğu var dahası gençlere, çocuklarımıza borcumuz var.
Bundan dolayı susmamalısınız, mahalle, taban oy hesaplarına girmemelisiniz, parti programlarınızda vurguladığınız değerlere uygun bir siyaset anlayışı, bir tutum, bir tavır belirlemek zorundasınız.
Doğru olanı zamanında, cesaretle söylemez, alınması gereken riski almazsanız hem siz hem de ülkemiz kaybedecek

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

OECD Ülkeleri ve Türkiye’nin Sağlık Sistemleri, Sağlık Harcamaları ve Sağlık Göstergeleri Karşılaştırması

Koronavirüs salgınının merkezi haline gelen Batı ülkelerinin sağlık sistemleri bu krize ne kadar hazırlıklı? Çoğu ülkenin yeni tip koronavirüsün yol açtığı Covid-19 hastalığı ile mücadele yöntemi, sağlık sistemi kapasitelerini aşmayacak şekilde vakaları kontrol altına almak. Özellikle Çin'den sonra epideminin merkezi haline gelen Avrupa ülkeleri ve ABD, virüsle mücadele açısından sıkı sosyal mesafe önlemleri alarak vatandaşlarını evde kalmaları konusunda uyarıyor. İtalya, İspanya ve Fransa gibi kimi ülkeler çok daha katı uygulamalara giderek sokağa çıkmayı belirli şartlara ve koşullara bağladı. Böylece koronavirüsün riskli gruplara ulaşması engellenerek ülkelerin sağlık sistemlerinin kapasitelerinin aşılmaması hedefleniyor. Bilim dünyasının ve uzmanların 'eğriyi düzleştirin' çağrılarının nedeni de bu. Dünyanın sağlık sistemleri en verimli ülkeleri! Türkiye listede... Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) dev bir çalışma sonrası hazırladığı liste tartı

TÜİK Başkanlığı’na Emine Erdoğan’ın özel kalem müdürünün eşi atandı!!!

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Başkanlığı’na, Başkan Yardımcısı Muhammed Cahit Şirin vekaleten atandı. Şirin, Emine Erdoğan’ın özel kalem müdürü olan Elif Esen ile evli. TÜİK’ten yapılan duyuruya göre, Kurumun Başkan Vekili Yinal Yağan, Sümer Holding’e Genel Müdür olarak atanırken, Başkan Yardımcısı Muhammed Cahit Şirin ise TÜİK Başkanlığı’na vekaleten getirildi. Muhammet Cahit Şirin, KADEM’de yönetim kurulu üyesi olarak çalışan daha sonra Emine Erdoğan’ın özel kalem müdürü olan Elif Esen’le evli. Muhammet Cahit Şirin ve Elif Esen’in düğünlerinin şahitliğini Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan yapmıştı. MUHAMMED CAHİT ŞİRİN KİMDİR? 1984 yılında İstanbul’da doğan Muhammed Cahit Şirin; ilk, orta ve lise eğitimini Konya’da tamamladı. Şirin, Bilkent Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra Ford, BP, Abbott gibi uluslararası firmalarda uzman ve yöneticilik pozisyonlarında görev yaptı. 2018 yılında Türkiye İstatistik Kurumu’nda göreve baslayan Muhammed Cahit

Sağlıkta şiddet yasa teklifinin görüşülmesi önerisi AKP-MHP oylarıyla reddedildi!!!!

Sağlıkta şiddet yasa teklifinin görüşülmesi önerisi AKP-MHP oylarıyla reddedildi CHP Milletvekili Ali Şeker'in, sağlıkta şiddeti önlemeye dair yasa teklifinin görüşülmesi teklifi, Meclisteki AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. CHP İstanbul Milletvekili Ali Şeker, sağlıkta şiddeti önlemeye dair yasanın bir an önce çıkarılması için  TBMM 'de görüşmelere başlanmasını istedi. Şeker’in bu önerisi AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulunda söz alan ve kürsüye doktor önlüğü ile çıkan Ali Şeker, "Vekil kimliğimle değil hekim kimliğimle konuşacağım. Sağlıkta şiddet yasası çıkana kadar da bu mikrofonda kalsın önlüğümüz” dedi. "SAĞLIKÇILARI ÜÇ GÜN ALKIŞLADIK AMA SONRA..." Milletvekili Ali Şeker, konuşmasında “Üç gün sağlıkçıları alkışladık ama sonrası üç nokta, boşluk. Eğer biz Meclis olarak bu sağlıkta şiddet yasasını çıkartmayacaksak ne farkımız kaldı? Sadece alkış yetmez